BU ŞİİR HİÇ OKUNMAMALIYDI VE BEN BU ADAMI HİÇ TANIMAMALIYDIM.


BU ŞİİR HİÇ OKUNMAMALIYDI VE BEN BU ADAMI HİÇ TANIMAMALIYDIM.

  Ben Cahit Zarifoğlu ismini ilk duyduğumda dersaneye gidiyordum. 1996 yılı bir kış gecesi, günlerden cumaydı bundan eminim. Çünkü cuma geceleri Muhammed Ali ( IŞIK) beni yurt karanlığından İsmail ( ÖZEN) aydınlığına kaçırırdı.Gün bitmek bilmezdi çok iyi hatırlıyorum. Bir tek cumaları böyle olurdu. Bir tek cumaları direnirdi güneş batmamak için ve Muhammed Ali'yi bir türlü getiremezdi yollar cumaları. Gün miadını doldurup, karanlıktan yorganını üzerine çektimi şehir; görünürdü köşeden elleri cebinde. Çok katlı betondan kalabalıklar arasında, yalnızlığım doyuverirdi kumral bir adam siluetinde. Demini iyi almış  bir bardak çay şahitliğinde başlardı  muhabbet ve şiir. malum zamanda, malum evde.
Evet hatırlıyorum....
O gün  " Korku ve Yakarış " Zarif( liğinde ) solumuştuk " Zahmet Vakti" ni İsmail Özen'nin sesinde.
............ 
Yaşamak bir sokak lambası gibi
Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki
tek bir damla tek bir ses gibi 
aklıma düşüyor.

Artık delirir koşan şimşeklerim
Yaşamak bu nadir ve gevşek
Hayır bu gün hiç bir kimseyi 
alkışlamıyorum
Ve onların dikilip içi yumurta çürüğü
kokan
Kristal fanuslarına baka durdukları gibi
bakıp durmuyorum
........

Zaman zaman " hadi canım bu kadar da değil " dediğim, alışkanlıklarımın hiç bir yerinde tanımlayamadığım bu mısraları zihnim inkarın eşiğindeyken Zarif(ce), farkında olmadan teslim alınmıştım.
Teslim olmamıştım, alınmıştım. cebren, dimağımı yırta yırta akmıştı içime. Mananın maddeye söylenmiş sözleri gibiydi mısralar ve Zarifoğlu bu mısraları öyle bir dilin etrafında örmüştü ki sarsılmıştım. 
Nasıl bir halet-i ruhiyeyle yazılmıştı bu mısralar?
Nasıl oluyordu da duyguların çevreye projeksiyonu şeklinde şiirsel bir döngü oluşturulmuşken, bu döngüyü tersine çevirebiliyordu.
Mısralar ve sözcükler; hayatı, insanı eşyanın devinimini (v.b) anlatmak için değildi artık. Evrende ki her unsur, devinen, hareket eden her varlık; hatta durağanlığının içinde kendi varlığının tanımlayıcısı her nesne Zarifoğlu'nun mısralarını anlatmak için vardı.
Nasıl olduğunu anlamamıştım ama en soyut kavramları somut birer metaymış gibi tutuşturuvermişti avuçlarıma. "İns" tekelinde evrensel temayüller bulaştırmıştı üzerime.Ne öncesini inkar ediyor, ne kendinden sonrasına tembihlerde bulunuyordu, sadece insandan kendine yürüyordu. 
 Bu şiir hiç okunmamalıydı. Çünkü yalpalamaya başlamıştı şiirle ilgili öğrendiğim tüm kuramlar, şairleri dahil ettiğim tüm ekoller tar-u mar. 
Bu şiir hiç okunmamalıydı ve ben bu adamı hiç tanımamalıydım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSAN

DEĞİŞTİR YÜZÜNÜ

GÖZLERİN KONUNCA AKLIMIN PERVAZLARINA